3 Şubat 2011 Perşembe

Where the Wild Things Are (2009)

Hiç büyüyemeyen bir insan olmak zor zanaat ama çevremdeki insanlarında benim gibi olduğunu bilmek onlarla aynı beğenileri paylaşıyor olmak bu durumun beni korkutmasını engelliyor...
çocuk filmlerini izlemek hemde severek izlemek akşam haberlerini dinlemek yerine çocuk filmlerini tercih edebilmek en azından hayal dünyamın sağlıklı kalmasını sağlıyor...
Türkçe çevirisi "arkadaşım canavar" olarak geçiyor "where the wild things are"
kendi içinde savaşlar veren bir çocuksun... bir çocuk sevdiklerine sevgisini nasıl gösterirse sende öyle gösteriyorsun sataşarak ve ilgi çekmeye çalışıyorsun yel değirmenleri ile savaşır şekilde...
yağan kar senin hayalindeki kaleyi inşaa edebilmen için bulunmaz bir fırsat inşaa bittikten sonra düşman askerleri görünüyor ufukta yanlarında prenses var senden onu alıp götürecekler bir anda onlar evden çıkana kadar hazırladığın kartoplarını mancınıktan gülleleri fırtatır gibi fırlatmaya başlıyorsun çok geçmeden karşı atak başlıyor tam yenilmek üzere iken düşman askerlerinden kaçarak kalene sığınıyorsun ama onlar senin oyununu bilmiyorlar ve bozuyorlar sen kalenin içindeyken kaleni yıkarak ardından düşmanların yanından gelip sana yardım etmesini beklediğin prensese yaşlı gözlerle bakıyorsun " onlarla gitme benimle kal" der gibi ama o ardına sadece bir kez bakıyor ve gidiyor...
seçilmemiş ilgi görememiş olmanın verdiği öfke ile onun kalesini istila ediyorsun en değer verdiği şeyleri ayaklarının altında çiğniyorsun ama sonra ayaklarının altında ezdiklerin için vicdanının sızısı ile kraliçe eve gelene kadar sessizce gözlerindeki yaşı silerek yatağına çekiliyorsun...
kraliçenin gelişi sorunlarının çözümü gibi görünüyor tek bir sarılışı "endişelenme" diyişi seni hatanı göstermek ve telafi etmek için ayağa kaldırıyor lakin bu ayağa kalkışın akşam onun yanına gelen ve baban olmadığını bildiğin adamın ona yaklaşmaya çalışması ile yerle bir oluyor bir anda mağrur şovalye zırhını çıkartıp kurt postunu giyerek saldırmaya başlıyorsun o adam yüzünden göremediğin ilgi yiyemediğin sevgi dolu sıcak yemeklerinde yarattığı öfke ile kalenin altını üstüne getiriyor ve kapıdan çıkarak artık topraklarında var olmak istemediğin krallığın topraklarından bir an evel çıkmak için koşarak belkide hiç ulaşmadığın bir suyun kenarında alıyorsun soluğu...
ikinci bir kez durup düşünmeye fırsat bırakmaksızın suyun kenarında seni gözleyen sahipsiz tekneye atıyorsun kendini yeni yeni topraklara ulaşmak, kabul görmek ve sevilmek için... hiç beklemediğin fırtınanın ve mücadelenin ardından en sonunda yeni topraklara ayak basıyorsun ...
ilk gözüne kestirdiğin yer orman ama alışıldık olunmayan bir orman ... evlerini uyudukları yerleri yıkıp yakmaya başlayan senin belkide 10 katın büyüklüğünde canavarlarla dolu ve şimdiye kadar gördüğün herşeyden dahada güçlüler dahada büyükler fakat geri dönemezsin bir şekilde onların içinde yer edinmen kabul görmen lazım ne yapmalısın peki...
saldırmalısın onlar gibi bağırarak çığlıklar atarak saldırmalı ve her yeri yıkıp yerle bir etmelisin ...mücadele başlar çığlıklar koşuşturmalar büyük bir mücadele ve mücadelenin sonunda ilgiyi üzerine çekmen ile birlikte bu kez büyük sınav seni beklemektedir eğer bir senaryon yada iyi yalanların yoksa canavarlar tarafından yenilebilirsin en iyi oyunculuğunu sergilemek üzere sahneye çıkarsın ve sahneden alkış sesleri ile "yaşasın kral!" sesleri ile iner canavarların senden beklentilerini çocuk aklı ve düşüncesine sahip bir kral olarak karşılamak üzere düşünmeye başlarsın...
bize ne lazım bu canavarları bir araya getirmek onları mutlu etmek için ... tabiki bir kale büyük gösterişli bir kale inşaa başlasın !
ama günler geçtikçe çocukça savaşlarının inşaa ettirdiğin kalenin hiçbir işe yaramadığını sana sorunlarını açan ve çözüm bekleyen bu canavarların hala mutsuz olduğunu giderek sana öfkelenip sensen nefret etmeye başladıklarını görürsün bunu gördüğünde ise sorunun ne olduğunun farkına varıp çözümü dile getirirsin içinde biriken özlemle birlikte "size bir anne lazım bir anneniz olsaydı herşey düzelirdi" diyerek...
senden nefret etmeye başlayan arkadaşlarının gazabının korkusu ile terkettiğin krallığının özlemi arasında sıkışıp kalmaya başladığını farkettiğinde itirafların ile birlikte tacını bırakıp yeniden denize açılma vakti gelmiştir senin için...
vedalaşırken ardında senden nefret eden canavarlar bırakacağını düşünürken belkide hayatın boyunca yaşadığın en duygusal vedalaşmalarla uğrlanırsın krallığının topraklarına doğru...
krallığının kapısını görüşün kapının açılışı ile kraliçenin seni sevgi dolu sıcak kollarına alışı ve kraliyet mutfağının yemekleri ile karnını doyururken sana doğru gözlerindeki özlem ve endişeyi yavaş yavaş huzurlu bir yorgunluğa bırakan gözlerle kraliçenin sana bakışı maceranın bitişinin habercisidir :)